Sevgili Coşkun Taşdemir ve Ahmet Alpat bloglarında yayınladıkları Can Sıkıntısı ve Mühendislik Öğrencilerinin Şuursuzluğu Üzerine isimli yazıları ile, mesleğe yeni başlayan arkadaşlara önemli uyarılar da bulundular. Okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Ben ise bu yazımda, Coşkun Taşdemir'in, yazısının sonunda sorduğu soruyu kendimce yorumlayarak devam etmek istiyorum. Soru şöyle:
Kendimizi gerçekten geliştirdikten sonra o “gelişmişliğimizi” kullanabilecek imkanlar / ortamlar / zamanlar bulamadığımızda bunun ağırlığını kaldırabilecek miyiz?
Kişisel olarak, imkanlar / ortamlar / zamanlar bulamadığımızda kaldırmak zorunda olduğumuz tek ağırlığın maalesef gelişmişliğimiz olmadığını düşünüyorum. Kimi zaman gelişmişliğimizin en önemli getirilerinden biri olan iyi bir kariyer de insanın başına kaldırılması daha zor bir ağırlık olabiliyor. Nasıl mı?
İyi bir kariyer sahibi olmak istiyorsak; her konuda bilgili (yatay gelişim) ama en az bir konuda uzman (dikey gelişim) olmalıyız diye düşünüyorum. Uzman olduğumuz bu konu sayesinde, çalıştığımız kurum ve/veya alternatifleri nazarında aranılan ve istenilen bir konuma ulaşabiliriz. Bu konumda geçirdiğimiz süre ise bizi tecrübeli elemanlar saflarına katar.
İyi bir firma elinde ki bu uzman ve tecrübeli kişiyi genellikle bench başında değil masa başında görmek ister. İsminin başına ve maaşının sonuna getirdiği eklentilerle o kişiyi yönetici yapar. Bu yüzden Ar-Ge departmanları çoğunlukla en iyi mühendislerini başka bölümlere yönetici olarak kaptırır. Artık o ne tam bir Ar-Ge'ci ne de tam bir yöneticidir. Arafta kalakalmıştır. Neyse bu konuya başka bir yazıda değinirim. Buraya kadar herşey çok güzel. Ancak hayat her zaman böyle gitmez.
Geçen zamanla birlikte, transfer dışında bir iş değişikliği yaşamak zorunda kalırsanız, uzmanlığınız ve tecrübeniz sizin en büyük düşmanınız olmaya başlar. Eş-dost ve tanıdık etkisi de iş hayatımızda minimum seviyede ise eğer, yeni bir iş bulmak gittikçe zorlaşmaya başlar.
Uzmanlığımız, çalışabileceğimiz alan - sektör sayısını çok daraltır. Yeni mezun olduğumuzda, bakım sorumlusundan, proje mühendisine ya da Ar-Ge çalışanına kadar oldukça geniş bir alanı kapsayan iş müracaatlarımız edindiğimiz uzmanlıkla birlikte olası iş veren sayımızı bir elin parmaklarından daha aza indirebilir.
Yine uzmanlığımız girmek istediğimiz firmalarda ki muhtemel pozisyonlara fazla gelmeye başlar! Artık çiçeği burnunda bir overqualified olmuşuzdur.
Tecrübemiz, girmek istediğimiz firmadaki yöneticiler tarafından tehlikeli görülür! Çünkü sizi işe alacaklar için potansiyel bir rakipsinizdir.
Ayrıca yaşımız da sıkıntı olmaya başlamıştır. İlanlardaki 30-35 yaş sınırları gözünüze daha çok takılmaya başlar.
Üzerinizdeki aş, eş ve çocuk baskısı ile yanlış kararlar alır, uzmanlık alanınızı hatta sektörünüzü değiştirmeyi düşünmeye başlarsınız. Olmaz mı? Çok çalışarak ve talihinde yardımı ile tabiki olabilir. Ama olmama ihtimali olma ihtimalinden her zaman daha fazladır.
Bahsettiğim bu tablo inanın ki hayal ürünü değil. Bu durumda olan, geçmişte mesleğinde çok başarılı olmuş ancak şu an ne yapacağını bilemeden oradan oraya savrulan arkadaşlarım var.
Yeni mezun olacak arkadaşlara kendimce bir tavsiyem olacak. 30'lu yaşlara kadar mesleğinizde zirveyi hedefleyin ve bu hedefe ulaşabilmek adına kendinizi maksimum seviyede geliştirin. Ama 40'lı yaşlara kadar, mutlaka ama mutlaka, alıştığınız, yaşadığınız hayat tarzını ve sosyal imkanları size ve ailenize sunacak iyi bir işe ve/veya maddi kaynağa sahip olmaya çalışın. Yoksa Allah korusun, yaş 50ler'e gelirken kurduğunuz cümlelerin çoğu eyvah ve keşkeler ile başlayabilir...
Düşünceleriniz benim için önemlidir. Paylaşırsanız çok sevinirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen yorum yazarken aşağıdaki noktaları göz önünde bulundurun.
1- Yaptığınız yorumun, yazıyla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2- Yazım ve dilbilgisi konusunda özen gösteriniz ve argo kelimelerden uzak durunuz.
3- Reklam amaçlı yorumlarda bulunmayınız.