Özel sektör veya kamu sektöründe ücretli çalışan olmak.

Murat Yaman | 23:00 | |

Özel sektör veya kamu sektöründe ücretli çalışan olmak

Bir önceki yazımda, kendi işinizin sahibi olmak konusuna değinmiştim. Bu yazımda ise, özel sektör ya da kamu sektöründe ücretli çalışan olmak konusuna kişisel tecrübelerimden yola çıkarak değinmek istiyorum.

İlk ücretli işim Endüstri Meslek Lisesi'nde yaptığım stajımdı. Bize asgari ücretin üçte biri kadar bir maaş ödüyorlardı. Ay başı geldiğinde mutemet odasının önündeki kuyruğa tüm çalışanlardan önce girerdik.

Ücret ve maaş arasında fark olduğunu çalışma hayatımın daha sonraki bölümlerinde öğrendim. Maaş ay başında elime geçecek olan para iken, ücret maaşım yanında işverenin bana sağladığı diğer tüm sosyal imkanlar (özel sağlık sigortası, emeklilik sigortası vb.) ve ek ödeneklerin (yol ve yemek parası, prim, ödül, mesai vb.) tamamıydı. Biz teknik kişiler bu tür izahatleri formülize etmeden anlayamayacağımız için aşağıda formülünü de veriyorum :)

Ücret = Maaş + Ek Ödenekler + Sosyal Haklar

Ücretli çalışan olmanın en güzel tarafı, yaptığınız işin ve sizden beklenen performansın sınırlarının çoğunlukla belli olmasıdır. Bu sınırlar içinde kalarak, gereken performans gösterildiğinde, ay başında vaad edilen maaş ve diğer haklar düzenli olarak alınabilmektedir.

Firmanın küçük veya büyüklüğüne bakmaksızın, işlerin profesyoneller tarafından veya profesyonel düşünen işverenler tarafından yürütüldüğü bir özel sektör firmasında çalışıyorsanız, ne sigorta priminin ödenmesi, ne gelir vergisinin ödenmesi, ne ücretli ve ücretsiz izin kullanılan günlerin hesaplanması ne de diğer yapılması gereken ödeme ve hesaplarla siz uğraşmazsınız. İşveren bunların hepsini zorunlu olarak yapar. Günlük mesailer veya resmi tatillerde yapılan mesailer maaşınızın üzerine otomatikman eklenir.

Eğer ki çalıştığınız firma bu şekilde bir firma değilse, emeklilik gününüzün geldiğini düşünürken, SSK primlerinizin sizin adınıza başka birisine yatırıldığını ya da bir yılın yalnızca bir kaç ayı için SSK primlerinizin yattığını öğrenebilirsiniz. Ay başında bankamatik ekranında, yatırılan miktar bölümünü birkaç ay 0 (sıfır) olarak görebilmenizde mümkün. (Geçmişte maaş almadan 9 (dokuz) ay çalışmak zorunda kaldığım bir dönem olmuştu.)

Bu noktada kamu çalışanı olmaya da değinmek gerektiğini düşünüyorum. Eğer 657 sayılı kanuna tabi olarak bir kamu kurumunda çalışıyorsanız, - bazı özel şartlar dışında - işinizi kaybetme olasılığınız çok düşüktür. Açığa alınma ya da çalıştığınız kurumdan başka bir kuruma gönderilme gibi riskler olsa da, çoğunlulukla çalışma hayatınız o kurumdan emeklilikle sonuçlanır. Özel sektörde ise her cumanın kara cuma olma ihtimali vardır. Müdürünüz değiştiğinde, ülkede ya da dünyada yaşanan bir ekonomik krizde ya da gözünüzün üzerinde kaşınız olması gibi bir nedenle işinizi kaybetme olasılığınız çok fazladır.

Yukarıda anlatmak istediğim; özel sektörde çalışmanın riskinin her zaman için kamudan daha fazla olduğudur. Bununla birlikte, yüksek risk çoğunlukla yüksek getiriyi de temsil eder. Eğer iyi bir firmada iyi bir pozisyonda iseniz elinize geçecek olan ücret, genel olarak aynı pozisyondaki bir kamu çalışanından daha yüksek olacaktır. Fakat son zamanlarda kamuda bazı pozisyonlar için ödenen ücretler özel sektörü bile kıskandıracak noktalara ulaşmıştır.

Bu konu ile alakalı bir sonraki yazımda: Kendi işinizin sahibi olmak mı, ücretli çalışan olmak mı? sorusuna kendimce yanıt vermeye çalışacağım. Değerli düşüncelerinizi paylaşabilirseniz sevinirim. Görüşmek üzere...

1 yorum:

  1. Özel sektörde çalışan olmakla işveren olmak arasında da bir risk ve fayda analizi yapmak doğru olabilir bence... Yani maaşlı çalışma hayarından kendi işinizi yapmaya geçtiğinizde daha büyük risk alıyorken daha fazla da gelir elde edilebilir mi acaba gerçekten?

    YanıtlaSil

Lütfen yorum yazarken aşağıdaki noktaları göz önünde bulundurun.

1- Yaptığınız yorumun, yazıyla alakalı olmasına özen gösteriniz.
2- Yazım ve dilbilgisi konusunda özen gösteriniz ve argo kelimelerden uzak durunuz.
3- Reklam amaçlı yorumlarda bulunmayınız.